14/10/2023 | Röportaj: Kadir Güney | media4democracy.org
Türkiye’de, sokakta yaşayan hayvanlara ilişkin tartışmalar sürüyor. Neredeyse her gün sosyal medya ve bazı basın-yayın organlarında sokakta yaşayan hayvanlara ilişkin kara propaganda içeren haberler yer alıyor. Hayvan hakları savunucuları ise sokakta yaşayan can dostların toplatılmasına şiddetle karşı çıkıyor. Bunun yanı sıra hayvana şiddete yönelik bir yasal düzenlemede yapılmazken, hayvanlar yasalarda halen ‘mülk’ olarak görülmeye devam ediyor.
Geçen aylarda bir gazetecinin sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığına gerekli talimatlar verilmişti. Sokaklarımızı çocuklarımız, insanımız için güvenli hale getirmek görevimiz. İlgili bakanlıklarımız çalışmalarını yapıyor. Başıboş köpeklerle ilgili hangi kurumun yetkili ve görevli olduğu kanunlarımızda belli. Belediyeler, sokaklarda yaşayan hayvanları barınaklara almalı. Bu konunun takipçisiyim” açıklamasını yaptı.
Bunun üzerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 81 il valiliğine sokak hayvanları ile ilgili gönderdiği genelgede bazı tür köpeklerin belediyelerce toplatılması yönünde genelge yayınladı. Genelge ve Erdoğan’ın söylemleri sonrasında hayvan hakları savunucuları sosyal medya üzerinden tepkilerini gösterdi. Hayvan hakları savunucuları son durumu 24 Saat’e değerlendirdi.
İNSAN MERKEZLİ BAKIŞ AÇISI
Burak Özgüner Hayvan Hakları Merkezi (BurHak) Koordinatörü, Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi gönüllüsü Özge Özgüner, sokakta yaşayan köpeklere yönelik son yıllarda nefret kampanyası yürütüldüğünü ifade ederek, “Bu nefret politikası şöyle işliyor, insanın ve hayvanın canını kıyaslıyorlar. İnsanı merkezli bakış açısının bir sonucu olarak da tüm köpekleri kendilerine tehdit olarak görüyor ve nefret geliştiriyorlar. Bunu yapanlar sokakta yaşayan hayvanlar ile hiçbir ilişki kurmamış insanlar. Barınakların nasıl yerler olduğunu bilmeyen, merak etmeyen insanlar. Sokaklardan köpeklerin toplanarak dev barınaklara hapsedilmesi köpekler için katliam anlamına geliyor. Onlar yüzyıllardır insanla birlikte sokaklarda yaşamaya alışmış evcilleşmiş. Nefret saçan bir grup insanın köpekleri hastalık saçan canavarlar olarak göstermesine izin vermeyeceğiz. Birlikte yaşama kültürünü örmeye devam etmek, köpekleri ölüme göndermemek için sonuna kadar direnmek zorundayız” dedi.
KANUN UYGULANMALI
Belediyelerin görevlerini yerine getirmediğini ileri süren Özgüner, “Yerel seçimler öncesi bu konunun tekrar gündeme gelmesi manidar. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’ndaki 6. madde belediyelere bazı sorumluluklar yüklüyor. Bu madde aynı zamanda sokakta yaşayan hayvanların haklarını bir nebze olsun koruyan tek madde. Belediyeler bütçelerini yıllardır hayvanlar için kullanmıyor, sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirmiyor. Kırmızı çizgimiz diyoruz bu madde için, çünkü elimizde hayvanları koruyabileceğimiz başka bir madde yok. Tabii maalesef bazı hayvanları” diye konuştu.
GERÇEK SORUN KÖPEKLERİN İNSANLAR TARAFINDAN CANAVARLAŞTIRILMASI
“Gerçek sorun köpeklerin insanlar tarafından canavarlaştırılması, bunun sonucu da linç ve kıyım” diyen Özgüner, “Çözüm öldürmek değil, kısırlaştırmak ve yaşatmak. Bu dünyanın sadece insanlara ait olmadığını anlatmaktan başka çaremiz yok. Biz hayvanlara karşı hassas insanlar veya hayvanseverler değiliz, biz tıpkı insanlar gibi hayvanların da hakları olduğunu savunuyoruz” şeklinde konuştu.
NEFRET SÖYLEMİNE KARŞI DİRENÇ
BurHak ve Yaşam İçin Yasa gönüllüsü Doç. Dr. Cansu Özge Özmen de sokakta yaşayan hayvanlara yönelik nefret söylemlerinin karşısında her zaman bir direncin olacağını ifade ederek, “Son zamanlarda büyük şehirlerde yapılmaya başlanan eylemler de bunun bir göstergesi. Kanunun dediğini yapmalıyız. Köpekleri kısırlaştırmak ve sokakta ya da evimizde yaşatmaya devam etmek gerekiyor. Bu mümkün ve örnekleri var. On yıllardır olduğu gibi hayvanların yaşam hakkını savunmaya devam edeceğiz. Bu coğrafyanın en gurur duyulacak özelliklerinden biri sokaklarımızı yüzyıllardır hayvanlarla paylaşmamız. Bunu kaybetmemek için direnmeye devam edeceğiz” dedi.
KARA PROPAGANDA
Doğanın Çocukları aktivistlerinden Ahmet Caner Altay, kırsal ve kent yaşamında kâr elde edilemeyen tüm canlıların ya sosyal izolasyona mahkum edildiğini ya da katledilmeye çalışıldığını savundu. Bu durumun kitle kontrolünün bir parçası olan yandaş yayın organlarıyla kirli bir propagandaya büründüğünü ifade eden Altay, “Sokakta yaşayan hayvanlara karşı uygulanacak vahşete kılıf oluşturulmaya çalışılıyor. Bunu Konya, Beykoz, Ümraniye barınaklarına gidip gördüğümüz vahim tablodan da biliyoruz. Zaten uzun süredir yaydıkları nefret söylemlerinin halkın bir kısmında daha çok kendi kitlesinde karşılık bulmasıyla şiddet dozunu daha da arttırdı. Egemenlerin hayvanlara biçtikleri kader aynı” görüşünü dile getirdi.
SEYİRCİ KALMAYACAĞIZ
“Şayet iktidar ve sermaye grupları bize aba göstererek hayvanları hali hazırda inşa ettikleri tür kırım merkezlerinde zaten katlederken bir de üzerine topyekûn bir soykırıma seyirci kalmamızı bekliyorlarsa fena halde yanılıyorlar” diyen Altay, şunları söyledi:
“Bu denli büyük bir katliama karşı artık bir arada etkin mücadele ve muhalefet etmek mecburiyetindeyiz. Tür ayırt etmeksizin hepimiz yaşamlarımız için yine savaş vermek zorunda bırakıldık maalesef. Tüm türlerin tasmalardan, zincirlerden, prangalardan, kafeslerden kurtulduğu eşit, özgür, vegan ekolojik bir toplumu ve dünyayı mücadeleyle yaratacağız.”