Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı kuruluşların 2017 bütçesi, geçtiğimiz ay TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Bakan Veysel Eroğlu, bakanlığının icraatlarını genel kurulda yaptığı konuşma ile milletvekillerine sundu ve yeni bütçenin hayırlara vesile olmasını diledi. Ancak kabul edilen 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı, ne insanlara ne doğaya ne de hayvanlara pek “hayırlı” olacağa benziyor.
Yazı: Burak Özgüner | Sivil Sayfalar | 26 Ocak 2017
Bakan Eroğlu, Diyarbakır’da katledildikten sonra içi doldurularak teşhir edilen Anadolu leoparı ile…
Bakan’ın konuşmasının tamamını başından sonuna izledim; içinde doğadan, yaşamdan yana olan, gerçekten ekolojik dengenin ve hayvanların “işine yarayacak” elle tutulur bir proje maalesef duyamadım, göremedim. Konuşmayı başından sonuna kadar büyük bir sabırla izlemek zorunda kaldım çünkü belki olur da hayvanlara dair ağzından bir laf çıkar diye ama çıkmadı… Orman ve Su İşleri Bakanlığı, yaban hayvanlarının ve kent hayvanlarının korunması, hayvan haklarının gözetilmesi konusunda yetkili ve görevli olan tek bakanlık.
Bakan’ın sempatikliğiyle milletvekilleri TBMM Genel Kurulu’nu tam bir oyun bahçesine dönüştürmüşken Bakan Bey, bakanlığının yaptığı ağaçlandırma çalışmalarından; her vekil için bir fidan diktiklerinden bahsetti. Öyle bir ağaçlandırma seferberliğinden bahsetti ki zannedersiniz İstanbul’un Kuzey Ormanları’ndaki ya da maden tetkik ve sondaj çalışmalarıyla, yaşam düşmanı projeler ile çölleştirilen Anadolu topraklarındaki ağaçları kendileri yıkıma uğratmamışlar, katletmemişler… Sökülen, kurutulan milyonlarca ağaç, hektarlarca orman ve bu ormanlarda yaşayan milyonlarca hayvana ne oldu, hiç düşündüler mi acaba?..
“Ödüllü” bakanlık, doğayı talan ediyor!
Türkiye’nin doğa koruma politikaları ortadayken ve bu koruma (!) politikaları Türkiye’yi ekolojik bir felaketin kıyısına götürürken, Bakan Eroğlu sürekli olumlu gelişmelerden, artan orman varlığından, Türkiye’nin sulak alanlar, su yönetimi gibi konularda aldığı ödüllerden, derecelerden bahsetti durdu ve ekledi : ”Ergene Nehri’ni gözle görülür anlamda rehabilite ettik”. Ergene Nehri’nin zehir aktığını, artık nehirde hiçbir canlının yaşayamadığını bilmeyen kalmamıştır sanırım… Ya hidroelektrik (HES) santrallerin nehirlerin, derelerin can suyunu bile kurutmasına ne demeli? Ama Bakan Bey’e göre, HES’lerden gelen enerji üretimi, doğalgazdan gelen enerji üretimini geçmiş.
Yine Bakan Bey, orman yangınlarını söndürme konusunda çok büyük teknolojilere sahip olduğumuzdan bahsetti hatta bu konuda o kadar gelişmişiz ki komşu ülkelerin neredeyse tamamına orman yangınlarını söndürme konusunda havadan destek veriyormuşuz. Daha geçenlerde İsrail’deki bir orman yangınına Türkiye’nin müdahale ettiğinden bahsetti Bakan Bey. Sadece ve sadece geçen yıl, Güneydoğu’da ormanlar cayır cayır yandı, içindeki tüm hayvanlarla birlikte yanıp kül oldu. Tabii ki Türkiye’nin yurtdışındaki orman yangınlarına müdahale etmesi sevindirici bir girişim ancak Güneydoğu’da, Dersim’de, Lice’de ormanlar, devletin savaş uçakları ve helikopterlerinin bombardımanı ile yanarken, hepimiz bakanlığa yangınlara müdahale edilmesi için âdeta yalvarırken, hatta bir köylü orman yangınlarına müdahale etmeye çalıştığı sırada askerlerce vurulup hayatını kaybederken sormazlar mı Bakan’a: “Siz neredeydiniz Bakan Bey?”. Teknolojimiz o kadar gelişmiş ki, Bakan’ın da teknolojiye o kadar merakı varmış ki orman yangınları söndürülürken Bakan Eroğlu, internetten izliyormuş havadan müdahaleleri… Ayıbın kelimesini bakanlar, bürokratlar unutmuş olabilir ama biz unutmadık!
Lice yangını
Ormanlar, tüm dünyanın ortak malı olabilir mi?
“Ormanlar, tüm dünyanın ortak malı”ymış yine Bakan Bey’e göre. Ormanlara kereste, para kaynağı olarak bakan bir zihniyetten, tabii ki hayvan haklarını gözetmesini de bekleyemiyorum ben. Bakan, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada hayvanların h’sinden bahsetmezken, yaban hayvanları, yine Bakan’ın TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunumda göstermelik projeler ile geçiştirildi. Komisyon görüşmelerinde, Bakanlığın hazırladığı sayfalarca sunumda ne kadar yaban hayvanın üretilerek doğaya, devlet avlaklarına salındığından bahsediliyordu. Sunumda yaban hayvanlarına değinilmişti çünkü onlar bakanlığa para getiriyor, bakanlık gerek av turizmi ihaleleri, gerek rutin av katliamları, gerekse el koyduğu ve açık arttırma ile sattığı kaçak (?) avcıların silahları, avda kullanılan araç-gereçleri üzerinden ciddi miktarda kazanç sağlıyor.
“Sokak hayvanları geri dönüşüm atığından bile değersiz Türkiye’de…”
Sokak hayvanları ise geri dönüşüm atığından bile değersiz Türkiye’de, çünkü para getirmiyor, o yüzden adları bile anılmıyor. Belki de adlarının anılmamasına şükretmek lâzım çünkü onlar ne zaman gündeme gelseler ya katlediliyorlar, ya usulüne uygun bir şekilde kapatılıyorlar ya da onlar üzerinden rant elde etme düşüncesi ortaya çıkıyor. Bugün bakanlık ödeneğiyle kurulan “modern” toplama kamplarında açlığa, susuzluğa, hastalığa, ölüme mahkûm edilen sokak hayvanları daha çok yakın bir zamana kadar diri diri yakılıyor, kurşuna diziliyor, devlet destekli hayvan koruma derneklerinin gaz odalarında can veriyordu. Eminim bugün tepki çekmese, Osmanlı’nın son dönemlerindeki gibi etinden, derisine sokak hayvanlarının her türlü uzvu da pazarlanmaya çalışılırdı. Neyse ki o korkunç dönemleri geçtik ancak o korkunçluk, yerini mide bulandırıcı bir modernliğe bıraktı. Şimdilerde ise mikroçip, bakımevi, mama ihaleleri ile sokak hayvanlarının üstünden para kazanılıyor, aklanıyor. Barınakların neredeyse tamamı birer ölüm ve temerküz kampı…
20.000 köpek kapasitelik Kısırkaya toplama kampı
Sokak hayvanlarına bakanlık bütçesinden sadaka payı: % 0,078
Neyse, 2017 için Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın bütçesi, 14 milyar 663 milyon 74 bin TL olarak TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Geçen senenin bütçesini hatırlamamakla birlikte yine milyarlarca lira bütçenin içinden, 2016’da sadece yaklaşık 5 milyon TL sokak hayvanlarına ayrılmıştı. 2017 bütçesi içinden, yani yaklaşık 15 milyar TL’nin içinden, doğuştan gelen haklara sahip, hissedebilen bireyler olan hayvanlara ne kadar bir “sadaka”nın ayrıldığını Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na sorduk. Doğaya hiçbir katkısı olmayan projelere onmilyonlarca bütçe ayıran bakanlık, ülkemizin her daim itilen, kakılan, yok sayılan hayvanlarına 2017 yılında 11.500.000 TL ödenek ayırmış; onlara bütçenin %0,078’lik bir kısmını uygun görmüş.
Neye hizmet edeceği ortada olan bakanlık bütçelerine dair tartışmalardan bağımsız olarak, hayvanların, insanların bile metalaştırıldığı, şuursuz bir endüstrileşme ve büyüme sevdası yüzünden Türkiye’nin geldiği nokta çok açık… Kamu kaynaklarının nereye harcandığının hesabını dahi soramadığımız günümüzde, her gün yeni bir cinnet yaşayan toplumumuz iş cinayetlerini, bombalamaları, savaşı, doğanın bir direnişi olarak karşımıza çıkan ve büyük can kayıplarına yol açan felaketleri normalleştirmiş olabilir ancak toplum olarak çok sancılı bir travmanın içinde debeleniyoruz. Gündelik hayatta yaşadığımız tüm bu “rutin” olayların faturasını çok ağır ödüyoruz ve bu tüketen, sömüren, imhacı gidişata dur denilmediği takdirde her daim topluma kesilen faturayı çok daha ağır ödemeye devam edeceğiz.
“Koltuklar gelip geçicidir”
Bitirirken eklemek, bakanlara, bürokratlara seslenmek istiyorum: Çok klasik olacak ama koltuklar gelip geçicidir! Ancak sorumlu olduğunuz ve soykırıma uğrattığınız milyonlarca hayvanın kanını istediğiniz kadar yıkayın, elinizden çıkmaz, o kalıcıdır işte… Yıllardır talan ettiğiniz, yakıp yıktığınız doğada yaşayan, yaşam alanlarına tecavüz ettiğiniz yaban hayvanlarının; sokaklarda kuytu bir köşeyi bile çok gördüğünüz, soykırıma uğrattığınız kent hayvanlarının kanı da bu bütçeleri onaylayan, kamu kaynaklarını katliam, yıkım için harcayan ellerinizden hiçbir zaman çıkmayacak ve biz sizleri hep kötü hatırlayacağız. Faili meçhul cinayetlerde sorumlulukları bulunmasına rağmen, vefatlarının ardından birilerinin methiyeler düzüp yücelttiği siyasetçiler, vicdanı olan insanların gözünde hep nasıl lanetlenmiş olarak kaldıysa, sizler de öyle hatırlanacaksınız. Biz size hep lanetli mersiyeler düzeceğiz.