“Hayvan hakkı savunucuları canlı hayvan ticaretinin bir sonucu olarak gördükleri Şarbon krizini, hayvan hakları perspektifinden ele alarak medyada bugüne kadar yer almayan bilgileri basın mensupları ile paylaştı”
Yazı:Nilay Küçük Cantank | Ajanimo | 10 Eylül 2018
Et ve Süt Kurumu’nun Brezilya’dan ithal ederek Türkiye’ye getirdiği büyükbaş hayvanlarda şarbon hastalığı görülmesi canlı hayvan ticaretine olan tepkileri arttırdı. Şarbon krizinin patlak vermesinin ardından insan sağlığı açısından onlarca haber yapıldı. Ancak işin hayvan sağlığı, yaşam hakkı ve etik kısmı hiç gündeme gelmedi. Yaklaşık 25 bin hayvanı taşıyan NADA gemisinin Brezilya’dan Türkiye’ye yola çıkmasından beri mücadele eden hayvan hakkı savunucuları, bugün konuyla ilgili basın açıklaması gerçekleştirdi. Gazeteci-yazar-hayvan hakkı savunusu Zülal Kalkandelen, HAKİM(Hayvan Hakları İzleme Merkezi) Koordinatörü veteriner sağlıkçı Burak Özgüner, Dahiliye Uzman Doktoru Oğuzcan Kınıkoğlu canlı hayvan ticaretinin kirli yüzünü, hayvan ve insan sağlığı açısından tehlikelerini basın mensupları ile paylaştı.
“Ana Akım Medya Bu Mücadeleye Zarar Verdi”
Canlı hayvan ticaretinin tamamen kaldırılması gerektiğini söyleyen Kalkandelen, şartların iyileştirilmesini kabul etmediklerini belirtti. Şarbon hastalığının çıkış noktası olduğu söylenen NADA gemisinin, Brezilya’da mahkeme kararı ile durdurulduğunu ancak siyasi müdahaleler sonucu geminin Türkiye’ye yola çıktığını söyleyen Kalkandelen “Brezilyalı aktivitsler bana ulaştı. Brezilya’ da geminin yola çıkması mahkeme kararı ile durdurulduğu söylenmişti. Ancak siyasi baskıyla gemi yola çıktı. Mahkemeye sunulan rapor geminin içinde yaşananları gözler önüne seriyor. Ancak gemi, yolsuzluk zinciri sonucu yola çıktı. O dönem sesimizi duyurmak istedik ancak medya seçim var diyerek ilgilenmedi. O dönem bu konuyla ilgili büyük mücadele verdik. Ancak ana kım medya gerçeklerin aksini gösteren haberler yaptı. Ana akım medya yaptığı haberlerle bu mücadeleye zarar verdi. Şarbon vakalarının çıkmasına şaşırmadık. Neden hayvanlara yaşatılan zulüm insanları harekete geçirmedi.?”
“Canlı Hayvan Ticareti Yüzyılımızın Köle Ticaretidir”
“Canlı hayvan ticareti 21. yy köle ticaretidir. Bu hayvanlar ölüm için gemilere doldurulup getiriliyorlar. Avustralya canlı hayvan ticareti yasakladı. Her ülkenin bunu yapması lazım. Uluslararası bir mücadele veriliyor. Bu ticaret kirli bir ticaret. Türkiye’de de bu ticaretin temiz olmadığı aşikar. Kapıkule sınır kapısında, 56 damızlık hayvan 10 gün bekletildi. ıMedya bu konuya da ilgi göstermedi. Çünkü medya hayvan yemek ve hayvana işkence göstermeyi normal karşılıyor. Hakça yaşam içinde olamayacağımız çok açık.”
“Hayvan Hakları Dernekleri de Bu Konuyu Sahiplenmedi”
Zülal Kalkandelen şarbon vakasının ortaya çıkmasından sonra,6 aydır Tarım ve Orman Bakanlığının veteriner hekim görevlendirmediğini açıkayan Türk Veteriner Hekimleri Birliği’ne de sitem de bulundu.“NADA gemisi Mersin Limanına geldiğinde Veteriner Hekimler Odas’ını aradık ancak gelmediler, keşke o zaman gelselerdi. Bu bilgiyi kamuoyuna neden vermediler. Hayvan hakları dernekleri neden dava açmadı. Şimdi şarbon orta çıktığında konuşuyorlar, o zaman neden sustular. Hayvan hakları dernekleri, veteriner hekimler susmayacaklardi. Susan Veteriner Hekimler Birliği ve hayvan hakkı dernekleri de bu sonucun sorumlularından. Onların da kendi paylarına düşen sorumlukları yapmalılar. Hayvan hakları dernekleri de bu konuyu sahiplenmedi. İnsan sağlığı açısından da Türk Tabipler Birliği’ni göreve çağrıyoruz. “
“Ne Yiyip Ne İçeceğimize Medya Karar Veriyor”
Dahiliye Uzman Hekimi Oğuzcan Kınıkoglu Şarbonun tedavi edilmezse ölümcül olabileceğini belirtti. Kınıkoğlu hayvanların yenmesinin sadece şarbona değil enfeksiyon ve kanser gibi yüzlerce hastalığa neden olabileceğine dikkat çekti. Kınıkoğlu konuşmasına şöyle devam etti: “Hayvan tüketmemiz bizim için gerekli değil. Hatta bunları tüketmeyerek daha sağlıklı olabiliz. Hayvansal ürünleri tüketmeyerek bu hastalıklardan korunabiliriz. Bugün ne içip ne yiyeceğimize medya karar veriyor. Dünya sağlık örgütü et yemenin zaraları ile bir araştırma yaptığında ülkemizde et üreticileri birliğinin “et sağlıklıdır” açıklamaları haber yapılıyor.”
Şarbon, Baltık veAkdeniz Ülkelerinde En Çok Türkiye’de Görülüyor
HAKİM Koordinatörü Burak Özgüner, şarbonun bir Türkiye gerçeği olduğunu söyleyerek 2017’de görülen zoonoz hastalıkların çarpıcı sayılarını paylaştı. Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan alınan rapora göre 2017 yılında 315 şap,114 şarbon, 166 koyun keçi çiçeği , 778 sığır Brusellozu vakası yaşandığı görülüyor. Özgüner sözlerine şöyle devam etti. “Şarbon bakterisı doğadan asla yok edilemez. Şarbon Baltık ve Akdeniz ülkelerinde en çok Türkiye de görülüyor. 6 senedir canlı hayvan ticareti yasaklansın diye uğraşıyoruz. Okyanus ötesinden hayvan getirmek.hayvan sağlığı açısından risk. Bunu asla normalleştirmiyoruz. Hayvanlara moloz muamelesi yapılıyor.. Şarbon bunun bir yansıması. Birçok hayvanda kamu sağlığına tehdit eden hastalıklar var. Ve bu tür hastalıklar stres faktörü arttığında ortaya çıkıyor. Bu hayvanların o egmilerde bağışıklığı düşüyor. Yıllardır bunun sakıncalarını söylüyoruz ancak dikkate alınmıyor. Dikkate alınmadığı için şarbon ortaya çıktı. Hükümet bunun en büyük sorumlusu. Ucuz et politikası bitirilmeli. Yaşam hakkı siyaset üstü bir konu.”
Hayvan hakkı savunularının basın açıklamasının tam metni şu şekilde:
Türkiye’nin ‘ucuz et’ politikası, hayvanlara işkence, insanlara hastalık ve çevreye felaket olarak dönüyor!
Yukarıdaki cümle, 7 ay önce Mersin’de canlı hayvan ticareti konusunda düzenlediğimiz basın toplantısında okuduğumuz açıklamanın giriş cümlesiydi. NADA adlı gemi, Brezilya’dan 25 bin 175 sığırı adeta üst üste istifleyerek, kendi dışkı ve idrarlarına bulanmış bir halde, haftalarca süren bir yolculukla Mersin Limanı’na getirmişti ve kamuoyu, bu ticaretin yarattığı zulüm ve tehlikeleri, ilk olarak gazeteci-hayvan özgürlüğü aktivisti Zülâl Kalkandelen’in haberiyle öğrenmişti.
Ülkemizde hayvan hakları aktivistlerinin protestolarına yol açan bu kirli ticaret, o dönemde bağımsız medyada haberleştirilse de, ana akım medyada büyük ölçüde görmezden gelindi ya da üstü kapatılmak istendi. O tarihten bu yana çok sayıda hayvan, farklı ülkelerden gemilerle Türkiye’ye getirilmeye devam etti ve her defasında hayvan hakları aktivistleri sesini yükseltti. Ne yazık ki, hayvanlara yaşatılan eziyet, görüntülerle ve raporlarla kanıtlansa da, halkın tepkisini çekmeye yetmedi; ne zaman ki şarbon vakaları görüldü, o zaman panik yaşanmaya başladı.
Şarbon hastalığı ile ilgili olarak, bugüne dek, birçok disiplinden uzman ve kuruluş görüş bildirdi, açıklamalarda bulundu. Bu görüş ve açıklamaların tamamında, okyanus ötesinden gerçekleştirilen canlı hayvan ticaretine “normal” bir uygulamaymış gibi yaklaşıldı; bu “ölüm yolculuğu” sırasında yaşanan hayvan hakları ihlâllerine hiç değinilmedi. Türkiye’nin de taraf olduğu Hayvanların Uluslararası Nakliyat Sırasında Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ne açıkça aykırı olan bu ticaret, 21. yüzyılda hayvan köleliğini devam ettirip, insan sağlığını hiçe saymakta, ekolojik felaketlere de yol açmaktadır.
Biz hayvan özgürlüğünü savunan aktivistler olarak, hayvanların herhangi bir şekilde insan kullanımı için sömürülmesine kesinlikle karşıyız. İsteğimiz hayvanların “iyi koşullarda” nakliye edilmesi değil, yaşam haklarının tanınması ve özgür bırakılmalarıdır. Bunun altını çizerek, 7 ay önceki açıklamamızda yazdığımız gibi yeniden vurgulamak istiyoruz: Bu gemiler, ölüm gemileridir ve ölümden, işkenceden, hastalıktan başka bir şey getirmeyecektir.
2018 yılı sonuna kadar 975 bin canlı hayvanın Türkiye’ye ithal edileceği bilgisi medyaya yansımıştır. Bizler bu işkenceye seyirci kalmak istemiyoruz. Hayvanlara dehşet verici işkenceler yaşatan canlı hayvan ticaretinin derhal sonlandırılmasını talep ediyor ve yaşanan skandalın sorumlularını istifaya davet ediyoruz.