“Hayvan hakları savunucuları olarak, yeni bir tecavüz davası ile karşınızdayız maalesef. İstanbul Alibeyköy’de yavru bir kediye tecavüz eden adam, 19 Temmuz 2018, Perşembe günü, saat 14.00’da, Çağlayan’daki İstanbul 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak.”
Yazı: Burak Özgüner | Sivil Sayfalar | 17 Temmuz 2018
Ancak tecavüzden değil, mala zarardan! Duruşmaya siz de gelin, cinsel şiddetten yaşamını yitiren yavru kediyi birlikte savunalım.
Neredeyse herkes, hayvanlara sadece Anadolu’da ya da kırsalda tecavüz edildiğini varsayıyor, düşünüyor. Türkiye’deki hayvana tecavüz gerçeğinin sadece Anadolu’ya yapıştırılması, bu gerçeğin ne kadar görmezden gelindiğini gösteriyor. Türkiye’nin her yerinde, birçok farklı türden hayvana her gün tecavüz edildiğini biliyoruz. Sadece Türkiye’de mi hayvanlara tecavüz ediliyor, tabii ki hayır! Danimarka, Hollanda gibi ülkelerin mevzuatında “bestialite” olarak tanımlanan hayvanların cinsel olarak istismarı, daha birkaç sene önce yasaklandı. Finlandiya’da ise “bestialite” hâlâ yasal. Farklı ülkelerde “bestialite” olarak karşımıza çıkan tanım, Türkiye’de ise toplum tarafından zoofili olarak biliniyor. Türkiye’nin yasalarına baktığımızda, hayvanlara yönelik cinsel şiddet, Hayvanları Koruma Kanunu’nca yasaklanmış olan “hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek” olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bestialitenin de zoofilinin de hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek şeklinde tanımlanamayacağını düşünüyorum. Cinsel ilişki, iki partnerin rızası dâhilinderdoe gerçekleşen bir fiilken hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek diye bir fiilden bahsedebilir miyiz? Böyle bir rıza, hayvanlar açısından mümkün olamayacağı için böyle bir fiilden de bahsetmemiz imkânsız. Ama yasalar bahsedebiliyor!
Türk ceza sisteminin ikiyüzlülüğü: Tecavüze 625 TL para cezası; görüntü yayınlamaya 10 yıla kadar hapis
Hayvana tecavüz, Hayvanları Koruma Kanunu’nda bile “cinsel ilişki” olarak tanımlanıyor; Türk Ceza Kanunu’nda da durum farksız… TCK’de “müstehcenlik” maddesi altında geçen hayvanlara yönelik cinsel şiddet içeren görsel kayıtlar için de “cinsel davranış” ifadeleri kanuna işlenmiş durumda. Hayvanlara yönelik cinsel şiddet, bir ilişki ya da bir davranış şekli olabilir mi? Hayvana tecavüzün karşılığı, Hayvanları Koruma Kanunu’nda 625 TL iken; Türk Ceza Kanunu’na göre, hayvana yönelik cinsel şiddet içeren görüntülerin bulundurulması hâlinde, şahıslara 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilebiliyor. Bu görüntüleri dolaşıma sokan, bunları çocukların erişimine açık hâle getiren şahıslara ise 6 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilebiliyor.
Peki, yasalarda “cinsel ilişki”, “cinsel davranış” olarak tanımlanan bu suçlar ile hayvana tecavüz arasındaki fark nedir? Mevzuat, tecavüze uğrayan hayvanın kayda alınmasında bu kadar sakınca görürken, hayvanlara tecavüz edilmesinde neden sakınca görmüyor? Bu ikiyüzlülük değil de nedir?
Ceza sisteminde durum bu kadar korkunç iken, kendisini “hayvansever” diye tanımlayan insanların büyük bir çoğunluğunun taleplerine bakalım: İdam, kimyasal ve cerrahî yollarla hadım, tecavüzcülerin deneylerde kullanılması… Farklı konularda hak mücadelesi veren insanlar olarak, devlete idam gibi bir ceza ve infaz yetkisinin verilmesinin sonuçlarının, toplumu çok daha farklı bir “delirium”un içine sokacağını sürekli ifade etmeye çalışıyoruz. Yönetmeliğe giren “kimyasal hadım”ın, bir tedavi şekli ve çözüm olarak sunularak, tecavüzcü zihniyet ile mücadele edilemeyeceği de çok açık! Tecavüzü, sadece ve sadece cinsel organla, penetrasyon ile eşleştirmek, toplumun geneline sirayet eden cinsel şiddeti de maalesef görünmez kılıyor. Vajinasına acı biber sokulup vajina ağzı sakızla kapatılan köpek, vajinasından parfüm kapağı çıkartılan köpek, rektumundan havuç çıkartılan köpek, bir parkta elle cinsel şiddete maruz bırakılan köpek… Bunlar sadece bir saniyede aklımda belirenler!
Hayvanseverlerin, “tecavüzcüler deneylerde kullanılsın” önerisinin korkunçluğuna ise hiç değinmek istemiyorum. Ben de tecavüzcülerle aynı havayı dahi solumak istemiyorum ancak devletten bir takım taleplerde bulunurken, bu taleplerin nelere sebep olacağı üzerine de defalarca düşünmemiz gerekiyor. Asma, kesme gibi yöntemlerin modern hukukta hiçbir yeri bulunmuyor. Bu gibi yöntemlerin, hayvan hakları ve hayvanları koruma amacı ile faaliyet gösteren kuruluşların, baroların hayvan hakları merkezi üyelerince sahiplenilmesini de tehlikeli buluyorum. Ve sakince durup düşünmemiz, çözüm aramamız gerektiğine inanıyorum.
Bu yöntemleri sahiplenen insanların birçoğu, tecavüzcülere sapık, hasta, psikopat, anormal, canavar gibi sıfatlarla yaklaşıyor. Bu tanımlamalar, tecavüzü münferit kılıyor; tecavüzcüyü ise toplumdan soyutluyor. Bu insanlar sapık ya da hasta filan değil; onlar, toplumda her gün karşılaştığımız, aynı toplu taşıma araçlarını kullandığımız, komşuluk yaptığımız erkekler… Bu erkeklerin kimisi ulu orta, kimisi ise kapalı kapılar ardında, canlıların savunma yollarını bloke ederek ya da savunmasız canlılara cinsel şiddet uyguluyor. Ülkedeki cinsel şiddet ayyuka çıkmışken hâlâ bu insanlara sapık, hasta yaftasını yapıştırarak ya da bu erkeklerin idam ya da hadım edilmesini talep ederek bir yere varabileceğimizi kesinlikle düşünmüyorum. İdamın yasal olduğu ülkelerde, kimlerin idam edildiklerine bakabiliriz; “hadım”ın neden çözüm olamayacağı konusunda yazılmış olan tonlarca makaleyi okuyabiliriz.
Toplumun, kolluk kuvvetlerinin, yargının ve medyanın cinsel şiddete bakış açısı değişmedikçe, cinsel şiddet bir “mizah” unsuru gibi sunuldukça ve kullanıldıkça bu ülkede -tecavüzcü erkeklerin dışında- herkes tecavüze uğrayabilir, hatta tecavüzcüler de tecavüze uğrayabilir. Çözüm eril zihniyetin, erk ve iktidar ilişkilerinin sorgulanmasında yatıyor bence. Erkeğe atfedilen “her şeye muktedir olma” hâli ortadan kalkmadığı sürece, idam, hadım gibi talepler de tamamen başka amaçlara hizmet eder. Devlet ve hükûmet, cinsel şiddetten hayatta kalanlar arasında hiçbir ayırım gözetmeksizin, hayvan, kadın, LGBTİ+, yaşlı, çocuk, cinsel şiddet, sosyal hizmet, engelli, göçmen örgütleri ile masaya oturup ortak bir çözüm üretmediği ve toplumu dönüştürmediği sürece, cinsel şiddet katlanarak artmaya devam edecek.
Beni endişelendiren bir başka konu ise, devletin ve hükûmetin hayvanların haklarını korumama konusunda direnerek, hayvanları önemseyen milyonlarca insandan bazılarını ihkak-ı hakka sürüklemesi, yani savunmasız durumda olan hayvanların haklarını hukuk dışı yollar ile aramaya sevk etmesidir. O günleri değil de hayvanların gerçek anlamda korunduğu günleri görmek dileğiyle…