Sivil Toplum Hayvan Hakları İçin Uzlaştı; Sıra Yasada!

“Hak savunucuları, hayvanlara işkence ve tecavüz eden failler için ertelemesiz hapis cezası öngörülmesi konusunda birleşmiş; parlamentonun bir türlü benimseyemediği uzlaşı kültürü ile hareket etmiş ve taleplerini bu uzlaşı ortamında belirlemiş durumdayız. Toplumun büyük bir kısmı da işkenceci ve tecavüzcüler ile aynı havayı solumak, çoluğunu çocuğunu bu faillerin eline teslim etmek istemediğini söylüyor. Bu nedenle, bakanlıkların bu toplumsal çağrıyı ve uzlaşıyı görmesi ve “talep edilen cezalar çok fazla” görüşünden, inadından vazgeçmesi gerekiyor.”

Yazı:Burak Özgüner | Sivil Sayfalar | 01 Nisan 2019

Ak Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, CNN Türk’teki “Tarafsız Bölge” programında; aylardır tartışılan Hayvanları Koruma Kanunu’nun neden bir türlü değiştirilemediğini  açıkladı. “Sivil toplum kuruluşları arasında tam bir mutabakat yok”muş. Belli ki Yıldırım, yanlış yönlendiriliyor ve bilgilendiriliyor.

Tam 15 senedir yürürlükte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değişikliği, 2011 yılından beri her yasama döneminde toplum nezdinde gündeme geliyor. Her yeni güne, hayvanlara yönelik şiddet, linç, katliam, tecavüz gibi haberler ile uyanıyoruz. Yasanın varlığı, hayvanları koruma anlamında hiçbir işe yaramıyor. Yasanın adı “Hayvanları Koruma Kanunu” ama yasadaki yaptırımların hayvanları koruma ile hiçbir alakası yok. Her sene, “Yasa çıktı, çıkacak” söylemleri ve haberleri ile artık ayyuka çıkmış olan şiddet olayları ve toplumsal tepki bastırılmaya çalışılıyor.

Binali Yıldırım’ın bu beyanı üzerine iki soru üzerine düşünmek gerekiyor:

1- Sivil toplum, gerçekten mutabakata varamıyor mu?

2- Türkiye’deki yasa yapım süreçlerinde, sivil toplumun aktif katılımı ilkesi benimseniyor mu?

Aslında Binali Yıldırım, bizim her daim karşılaştığımız bir söylem ile karşımıza çıktı; ezberden konuştu diyebiliriz. Yasama çalışmasına dâhil edilen bürokratlar, her sene duyduğumuz “Ama siz daha kendi aranızda anlaşamıyorsunuz, kavga ediyorsunuz” söylemini Yıldırım’a da ezberden aktarmışlar belli ki ve Yıldırım da devletin bürokratına doğal olarak itimat etmiş. Geçmişte bakanlık, başbakanlık ve Meclis başkanlığı gibi üst düzey görevlerde bulunmuş olan Yıldırım’ın, yasa yapım süreçlerindeki detaylara hâkim olmasını ben beklemiyorum, kimse de beklemesin. Yani hatayı Binali Bey’de aramamak gerekiyor, onu yanlış ve taraflı bilgilendiren kişilerde aramak gerekiyor.

İnsanın olduğu her yerde fikirsel çatışma kaçınılmaz oluyor. Her yerde, her mücadelede olduğu gibi hayvan hakları hareketinde de uyuşmazlıklar, fikir ayrılıkları mevcut; zaten bundan daha doğal ne olabilir ki? Ama geçmişten ders çıkaran insanlar, sivil toplum kuruluşları da var. Türkiye’de 350’yi aşkın sivil toplum kuruluşu ve yurttaş inisiyatifi, Hayvanları Koruma Kanunu’nun değişikliği ile ilgili yasama çalışmasına aktif olarak katılım göstermek için talepler konusunda azamî müşterekte buluşmuş, mutabakata varmış durumda. 350’den fazla oluşumun taleplerini ileten Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu’nun kuruluş amaçlarından biri de bürokratların “Ama siz daha kendi aranızda anlaşamıyorsunuz” ezber ve söylemlerini aşmak, bürokrasinin bu yaklaşımı ve yönlendirmesini beyhude çıkarmaktı. 350’den fazla kuruluş ve oluşum, yasa değişikliği konusundaki taleplerini Eylül 2018’den bu yana her mecrada, defalarca dile getirdi; hem hükûmet hem parlamento hem de bürokrasi nezdinde yapılan görüşmelerde bu talepler sözlü ve yazılı olarak resmî muhataplar ile paylaşıldı. Durum böyle iken görevde olan TBMM Başkanı’nı yanlış yönlendirmek ve bilgilendirmek ne kadar etik? Bu aşamada, Binali Yıldırım, görevini devretmeden en iyi girişimde bulundu ve parlamentoda grubu bulunan tüm siyasî partilerin desteğiyle araştırma komisyonunun kurulmasına ön ayak oldu. Türkiye’nin dört bir yanından, hayvanlar ve onların hakları için talepler konusunda birleşen yüzlerce STK adına, bu araştırma komisyonunda da mutabık olduğumuzu göstereceğiz ve hayvanların haklarının esnetilmemesi için var gücümüzle mücadelemizi sürdüreceğiz. Tek bir derdimiz var: Bizlerden başka kimsesi olmayan, her gün korkunç bir şekilde hakları gasp edilen hayvanların ciddi bir şekilde korunması, haklarının güvence altına alınması…

Öte yandan, “Türkiye’deki yasa yapım süreçlerinde, sivil toplumun aktif katılımı ilkesi benimseniyor mu?” sorusunun da cevabını vermek gerekiyor. Bu sorunun cevabını vermek için çok basit bir örnek vermek istiyorum. Geçen sene, TBMM İçtüzüğü’nün değişikliği ile ilgili yasa teklifi, yine o zaman TBMM Başkanı olarak görev yapmakta olan Binali Yıldırım tarafından verilmişti. Binali Yıldırım, bu kanun teklifinde, yasa yapım süreçlerine sivil toplumun katılımı konusunda Türkiye siyasî tarihine örnek olabilecek bir ekleme yapılmasını önermişti ancak ne oldu? Parlamentoda grubu bulunan beş partinin ortak önergesi ile “sivil toplum” ibaresinin bulunduğu madde, yasa teklifinden çıkartıldı. TBMM Başkanı’nın önerisi, Ak Parti, CHP, HDP, MHP ve İyi Parti’nin ortak önergesi ile metinden silindi. Siyasî partilerin bu hamlesi, tabii ki eski bir parlamento teamülü olan sivil toplumdan da görüş almanın önünde bir engel değil ancak ben bu hamleyi, “sivil toplum”un adının dahi anılmasından duyulan bir rahatsızlık olarak tanımlıyorum.

Şu soruyu da sormak gerekiyor: Bugüne kadarki yasama süreçlerinde, kanunlar sivil toplum talepleri doğrultusunda mı hazırlandı? Sivil toplum mutabakatı, ne zamandan beri dikkate alınıyor ülkemizde?

Türkiye’de özellikle son 15 senedir, parlamentoda sivil toplum dinlenir; kuruluşların görüşleri alınır ama binbir emekle, bilimsel katkı ile hazırlanan bu dosyalar, Meclis’in tozlu raflarına kaldırılır. Bu görüş alma dönemlerinde, hak temelli faaliyet gösteren, belli dertler, endişeler nedeniyle mücadele veren kuruluşlar, genelde söylemde de eylemde de birleşirler çünkü bilirler ki bir kanun değiştikten sonra, uzun yıllar sonra tekrar ele alınıp değiştirilebilir. Çünkü parlamentonun gündemi ile toplumun gündemi hiçbir zaman birbiri ile örtüşmüyor. Bizim mücadelemize dönersek, toplumun da hayvanlara yönelik suçların caydırıcı bir şekilde yaptırımla karşılık bulması konusunda mutabakata vardığını söyleyebiliriz. Peki bu toplumsal talep, neden parlamentoda karşılık bulamıyor? Bürokratların iddia ettiği gibi, sivil toplumun mutabakata varamaması nedeniyle değil… Tam aksine, bürokratlar, kendi aralarında mutabakata varamadıkları için bu kanun değiştirilemiyor!

Hayvanları gerçekten koruyacak, hayvan haklarını gözetecek bir yasama çalışması yapılmak isteniyorsa, yüzlerce sivil toplum kuruluşundan oluşan Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu’nun talepleri doğrultusunda yasa teklifi hazırlanır. Ortada tartışılacak bir metin dahi yokken, yasama çalışmasının sivil toplum nedeniyle tamamlanamadığını iddia etmek ve bunu da siyasîlere empoze etmek, en basitinden, tamamen gönüllü çabalar ile çalışmalarını yürüten sivil toplum aktörlerinin emeklerine saygısızlıktır.

Bizler, hak savunucuları, hayvanlara işkence ve tecavüz eden failler için ertelemesiz hapis cezası öngörülmesi konusunda birleşmiş; parlamentonun bir türlü benimseyemediği uzlaşı kültürü ile hareket etmiş ve taleplerini bu uzlaşı ortamında belirlemiş durumdayız. Toplumun büyük bir kısmı da işkenceci ve tecavüzcüler ile aynı havayı solumak, çoluğunu çocuğunu bu faillerin eline teslim etmek istemediğini söylüyor. Bu nedenle, bakanlıkların bu toplumsal çağrıyı ve uzlaşıyı görmesi ve “talep edilen cezalar çok fazla” görüşünden, inadından vazgeçmesi gerekiyor.

Show CommentsClose Comments

Leave a comment