23 Aralık 2021 tarihinde basına yansıdığı üzere Gaziantep’te 4 yaşındaki A.A. isimli çocuğa iki köpeğin saldırmasının sonucunda A.A. ağır bir şekilde yaralanmıştır. Bu yaşanan çok üzücü olayın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan “Sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değil, barınaklardır” demiş ve bu açıklamalarla beraber bazı belediyeler hayvanları sokaklardan toplayarak bakımevlerine ya da dağ başlarına götürmeye başlamıştır.
Bu yaşanan üzücü olayın basına yansıma biçimi, sosyal medyada yarattığı tartışmalar ve konuyla ilgili yapılan açıklamalar; hayvanları ve çocukları şiddete daha fazla açık hale getiren, bizleri şiddet tanığı haline getiren toplumsal algımızla ilgili bizlere ipuçları verdiğini ve bunlarla yüzleşmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Türkiye’deki toplumsal algımıza baktığımızda çocuklar da hayvanlar da bir yandan hep korunması gereken, masum, güçsüz varlıklar olarak görülmekte öte yandan aniden bir toplum için en tehlikeli olanlar kategorisine alınabilmektedir. Örneğin; çocuklar “terörist” olarak tutuklanabilmekte, köpekler toplu halde barınaklar denilen ölüm kamplarına kapatılabilmektedir.
Oysa çocuklar da hayvanlar da farklı özelliklere ve farklı gereksinimlere sahip, yerkürede; kentlerde ve kırda bir arada yaşadığımız varlıklardır. Onlara verilen değer yaşama, eşitliğe verilen değerdir.
Çocuklar da hayvanlar da tıpkı yetişkin insanlar gibi şiddeti öğrenebilmektedir. Bir çocuk şiddet filine karıştıysa, bu durum bize; onun aslında bir dizi hak ihlaline maruz kaldığını gösterir. Türü ne olursa olsun bir köpek de ona bakan kişi tarafından şiddete maruz bırakılıyorsa, onun iktidar ve hükmetme nesnesi olarak görülüyorsa saldırgınlaşabilir, hatta bu saldırganlaştırılma kasti olarak kullanılabilir.
Bunun pek çok örneğini görüyoruz. Özellikle “tehlikeli türler” olarak görülen bir grup köpek yasak olmasına rağmen; dövüş müsabakalarının, rekabetin, kişisel iktidar ve hırsların araçsallaştırlması için çoğaltılmakta, satılmakta, şiddete maruz bırakılarak saldırganlaştırılmaktadır. Saldırganlaştırılmış köpekler aslında şiddete maruz kalmış köpeklerdir.
4 yaşındaki A.A.’nın yaşadığı tarifsiz üzücü olayla ilgili bazı tespitleri açıkça yapmak gerektiğini düşünüyoruz. Bunun sebebi yöneticilerin yaptığı açıklamaların yanı sıra sosyal medyada ve basında izahı olmayan; çocukları da köpekleri de tanık olduğumuz şiddete yönelik öfkemizin nesnesine dönüştüren, ancak bu şekilde şiddeti yeniden üreten ve hepimizi bir başka şiddete daha tanıklık ettiren tartışmalardır.
- 4 yaşındaki A.A.’nın maruz kaldığı şiddetin sebebi ne A.A’nın kendisi ne de ebeveynleridir. Bu şiddetin gerçek faili A.A.’yı ısıran köpekler de değildir. Bu şiddetin faili onları bu kadar saldırgan hale getiren, bu durumu bile bile aynı alanda bulunan çocukları korumayan köpeklerin sorumluluğunu alan kişilerdir.
- Bu olayı bahane ederek kentlerde yaşayan köpekleri, barınaklara kapatılmasını talep edenler ya barınakların köpekler için açlık ve ölüm kampları olduğunu bilmiyorlar ya da bunu biliyorlar ve bilerek bir kırımın zeminini oluşturmak istiyorlar.
- Olayın bahane edilmesinin ardından kent ortamında yaşayan köpeklerin barınaklara gönderilmesi talimatının faili Antep’te şiddete maruz kalan çocuğun ebeveynleri değildir. Bu konuda ebeveynler hakkında suç duyurusunda bulunmak; yapılan açıklamaların ekonomik-politik sebeplerinin göz ardı etmek, belki de bir arada yaşam olanaklarımızı elimizden almaya çalışanlara alet olmak anlamına gelmektedir.
- Çocuğun maruz kaldığı şiddetin görsellerinin, sonraki süreçte yaşadıklarının kişisel bilgilerinin açık ederek verilmesi, paylaşılması; çocukların bir kere daha unutulma hakkının ve özel hayata saygı hakkının ihlali anlamına gelmektedir.
Adaleti tesis etmek ve bir arada, barış içerisinde yaşamak hem çok kolay hem de çok zordur. Bunun yolu karşı karşıya kaldığımız olaylara ilişkin doğru tartışmaları yapmaktır. Son bir haftadır sosyal medyadaki tartışmaların doğru bir şekilde yapılmaması nedeniyle verdiğimiz tepkilerin bugün geldiğimiz noktada hem çocuğa hem de hayvanlara zarar vermesinin sonuçlarıyla baş başayız.
Hayvanların barınaklara toplatılmasının bir boyutu barınakların birer ölüm kampını andıracak koşullarıyla ilişkili olmasının yanı sıra bir arada yaşama kültürümüzü de yansıtıyor oluşudur. Yaşadığımız kentlerin/dünyanın yalnızca biz insanlara ait olduğunu düşünüyor olmamız diğer canlılarla kurduğumuz ilişkinin de temelini oluşturuyor.
İnsan türü olarak yeterince zarar verdiğimiz ve ihlallere neden olduğumuz doğada, hayvanların yer almamasını talep ediyor olmak, ayrımcılığın, bir diğer ifadeyle türcülüğün apaçık bir ifadesidir. Hayvanlara yönelik bu türcü yaklaşım, onlara uyguladığımız şiddet, onları saldırganlaştırmak insan olma sorumluluğumuzu kötüye kullandığımız anlamına geliyor.
O halde bir kere daha söyleyelim: Hiçbir köpeğin doğasında şiddet olmayabilir, şiddet öğrenilen bir davranıştır, hayvanların değil onları saldırganlaştıran insanlar ve bu konuda herhangi bir denetim yapmayan devlet mekanizmaları fail olarak görülmelidir. Bir cadı avına çıkıp ilk görülen hedefe saldırılması hakikatleri gizlediği gibi adaleti de sağlamayacaktır.
Bütün bunlar göz önünde bulundurarak, 4 yaşındaki A.A. için ya da toplatılan hayvanlar için adalet talep ediyorsak öncelikle kentlerin birer ortak yaşam alanları olduğunu, bu ortak yaşamın pek çok öznesinin bulunduğunu unutmamamız, bu öznelerin birbiriyle barış içerisinde yaşamasının koşullarını oluşturmamız gerekiyor.
Bunun da yolu; biz yurttaşlar adına karar aldığını iddia eden devleti, yerel yönetimleri; bu açıdan öncelikle gerçek bir sorumluluk almaya ve hayvanların toplatılmasıyla ilgili tartışmasız bir şekilde hayvan hak ihlali içeren kararından vazgeçmeye; tüm canlılar ile birlikte ve barışçıl yaşanacak bir dünya için adım atmaya davet ediyoruz.
Basını ve bu konuda tepkisini ifade etmek isteyen tüm bireyleri, insan ve hayvan haklarına dayalı örgütlenmeleri ise bir tepki verirken ya da görevini yaparken çocuk haklarını ve hayvan haklarını gözetmeye davet ediyoruz.
İmzacılar:
Hayvan Hakları İzleme Komitesi(HAKİM)
Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği(FİSA) Çocuk Hakları Merkezi